2023 YOLUNDA AR-GE VE İNOVASYONUN ROLÜ

2023 YOLUNDA AR-GE VE İNOVASYONUN ROLÜ

28 Temmuz 2018 - 15:58 - Güncelleme: 28 Temmuz 2018 - 16:01

Ülkemizin oldukça iddialı 2023 ekonomik vizyon hedefleri bulunmaktadır. Örneğin toplam ihracatın 500 milyar dolar, kişi başı düşen gelirin 25.000 $ olması ve dünyanın en gelişmiş ilk 10 ekonomisi arasında yer alması bunlardan bazıları. Öte yandan 2017 yılı için Türkiye’de kişi başına düşen gelirin 10.600 $ civarından olduğu göz önüne alınırsa, 2023’e kalan 5 yılda her yıl ortalama 2500 dolardan fazla zenginleşmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Benzer bir durum ihracat rakamlarında da söz konusudur. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, 2009 küresel ekonomik kriz ve 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen hain darbe kalkışmasının etkisiyle ciddi sendelemeler görülse de, siyasi istikrar ve sıkı mali disiplin politikaları sayesinde ihracatımız doğrusal bir şekilde artmaya devam etmektedir (şekilde kesikli çizgi genel eğilimi göstermektedir). Eğer bu artış hızında devam edersek, 2023 sonu ihracatımızın 250 milyar doların altında kalacağı anlaşılmaktadır.

 

1980 yılında ülkemiz ile aynı ekonomik düzeye sahip olan ve bugün ihracatı 500 milyar doları aşan Güney Kore’nin ihraç ettiği ürünlerin kg başına fiyatı 3 $ iken, bizde bu değer 1.5 $ civarındadır. Üstelik ihracatımızın önemli bir kronik rahatsızlığı bulunmaktadır: İthalata dayalı ihracat; Türkiye en çok hammadde/yarı mamul ve mamul madde ithal eden 21’inci ülkedir.

Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye siyasi istikrar döneminin hüküm sürdüğü son 16 yıl içerisinde alt-orta-gelirli sınıfından üst-orta- gelirli sınıfa terfi etme başarısını göstermiş, dahası yüksek gelirli ekonomiler arasında yer alacak bir ülke düzeyine gelmiştir. Zira Dünya Bankası verilerine göre 12.275 $ ve üzeri kişi başı gelire sahip ülkeler yüksek gelirli (zengin) olarak nitelendirilmektedir.

Bugün yaklaşık olarak 11.750 $ kişi başı milli gelir ülkeler açısından “orta gelirli” kabul edilmektedir. Yüksek gelir düzeyine çıkabilmek için öncelikle Türkiye’nin nitelikli Ar-Ge personeli yetiştirmesi, gerekirse ithal etmesi, ama en önemlisi kendi teknolojik bilgisini üretip ticarileştirerek teknolojik ürün ve markalar meydana getirmesi gerekiyor. Zira orta gelirden üst gelire çıkmanın bilinen en temel reçetesi Ar-Ge ve İnovasyon, yani yenilişimdir. Ar-Ge ve inovasyonu ise sadece “insan” yapabilir. ABD’de en değerli 25 teknoloji şirketinin 14’ü göçmenler tarafından kurulmuştur. Apple da bunlardan biridir (Steve Jobs ABD’li bir anne ile Suriyeli bir babanın çocuğudur). Dahası Apple yazılım dışında hiçbir üretimini ABD’de yapmamaktadır. Ancak bu durum Apple’ın ABD için “milli ve yerli” bir şirket olduğu gerçeğini gölgelememektedir.

2000’lerin başlarında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan (GSYH’den) Ar-Ge’ye ayrılan kamu fonu neredeyse 4 kat artarak %1 civarına kadar yükselmiştir. Gelişmiş ilk 15 ekonominin ortalaması alındığında bunun yaklaşık %3 olduğu görülmektedir. Türkiye’nin 2023 vizyon hedefi de bu oranı yakalamaktır. Bununla birlikte fon sağlamak işin yalnızca bir boyutudur. Diğer bir boyut tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısıdır. Yine ilk 15 ekonominin ortalamasına bakacak olursak onlardaki 250 bin civarında tam zamanlı Ar-Ge personeline karşılık bizde sadece 137 bin civarında tam zamanlı eşdeğer Ar-Ge personeli bulunmaktadır. Bunun da yarıya yakını yükseköğretim kurumlarında ve kar amacı gütmeyen kuruluşlarda istihdam edilmektedir. 2023 hedefimiz ise 300 bin tam zamanlı Ar-Ge personelinin istihdamını sağlamaktır. Ayrıca özel sektörün,  devlet tarafından sağlanan bu Ar-Ge desteklerini kullanmasının yanında taşın altına daha fazla elini uzatması gerekmektedir. Zira gelişmiş ekonomilerde yapılan Ar-Ge harcamalarının yaklaşık %70’i özel sektör tarafından karşılanırken,  ülkemizde bu oran halen %50’nin altındadır.

Türkiye’nin ekonomik gelişmişlik bakımından sınıf atlaması iki önemli kavramı gündeme getirmektedir.    Bunlar ulusal Ar-Ge ve inovasyon ekosistemimizin temel yapıtaşları olan teknoloji geliştirme bölgeleri (Teknokent, Bilim Parkı veya Teknopark) ile teknoloji transfer ofisleridir.

Teknokentler genel olarak üniversiteler veya araştırma enstitüleri ile kamu ve özel şirketleri bir araya getirerek yüksek/ileri teknoloji bazlı firmaların kurulması ve gelişmesi için uygun bir ekosistem meydana getirmeyi hedefleyen kamu tüzel kişilikleridir. Teknokentlerin faaliyet çerçevesini tayin eden 2001 tarihli 4691 sayılı yasa;

  • ulusal sanayiyi uluslararası ticarette rekabetçi ve ihracata yönelik hale getirme
  • teknolojik bilgi üretimini sağlama, hem ürünlerde ve hem de üretim modellerinde yenilik sağlama
  • ürünlerin kalitesini ve standardını, verimliliği artırma, üretim maliyetlerini azaltma
  • teknolojik bilgiyi ticarileştirme
  • teknoloji-yoğun üretimi ve girişimciliği destekleme
  • küçük ve orta boy işletmelerin yeni ve yüksek teknolojilere adaptasyonunu sağlama
  • teknoloji-yoğun alanlara yatırım fırsatları yaratma
  • araştırmacı ve nitelikli insanlara iş fırsatları yaratma
  • teknoloji transferine yardım etme
  • teknoloji altyapısını oluşturma ve
  • yüksek teknolojiyi ülkeye getirebilecek bir açılım olan yabancı sermaye girişini hızlandırma amacını taşımaktadır.

Bu yasa sayesinde üniversite öğretim üyelerinin aynı zamanda girişimci olmasının -şirket kurabilmesinin- önü açılmış, temel ve uygulamalı araştırmaların çıktılarına ait fikri mülkiyet haklarının koruma altına alınması sağlanmıştır. Bunun yanı sıra teknoloji transferi ve ticarileşme faaliyetleri üniversiteler ile sanayi arasında çok daha güçlü bağlantıların oluşmasına yol açmıştır.

Sakarya Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yönetici A.Ş., kısaca Sakarya Teknokent; 2009 yılında kurulmuş bir kamu ortaklığı tüzel kişiliğidir ve Sakarya Üniversitesi’nin Esentepe Kampüsü’nde faaliyet göstermektedir. Aralarında Sakarya Üniversitesi, SATSO ve Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin de bulunduğu 7 ortaklı şirket bünyesinde 35’i Sakarya Üniversitesi akademisyenleri ve mezunları tarafından kurulan toplam 90 firma Ar-Ge faaliyetleri yürütmektedir. Sakarya Teknokent ülkemiz Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin güçlü ve öncül temsilcilerinden biridir.

Sakarya’da faaliyet gösteren yaklaşık 1500 civarında şirket içerisinde, Sakarya Teknokent son 5 yılda, 500’e yaklaşan istihdamı, 50 Milyon TL cirosu ve 10 Milyon TL’yi aşan teknoloji ihracatı ile en büyük 120’inci şirket, bir tür bacasız fabrika haline gelmiştir. Bugün Sakarya Teknokent, kendi akranları içerisinde ülkemizdeki en yüksek performansa sahip 5’inci bilim ve teknoloji parkı durumundadır.

Üniversitelerin Değişen Rolü

Üniversitelerin; geleceği tasarlayacak girişimci bireyler yetişme sorumluluğunun yanında, bulunduğu bölgenin ve ülkenin önceliklerine göre bilgi üretmek ve bu bilgiyi toplumsal kalkınmada lokomotif etkisi oluşturacak rekabetçi ürün, süreç ya da hizmetlere dönüştürme ve bunları ticarileştirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Dolayısıyla bilim için bilim değil, toplum ve ülke için bilim anlayışının üniversitelerde yerleşmesi gerekir. Üniversiteler bu misyonlarını genel olarak teknoloji transfer ofisleri üzerinden yürütmektedir.

Sakarya Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi olan ADAPTTO (www.adaptto.net), 2014 yılından beri Sakarya Teknokent bünyesinde hizmet vermektedir. Teknoloji transferi, bilimsel araştırmalar neticesinde ortaya çıkan buluş ve yenilikçi ürünlerin ticarileşme sürecini baştan sona kapsayan destek hizmetleri bütününe denmektedir. ADAPTTO’nun amacı;

  • Sakarya Üniversitesi’nde proje kültürünü yaygınlaştırmak
  • üniversite ve sanayi birliğini nitelik ve nicelik olarak en üst düzeyde tesis etmek
  • araştırma sonuçlarına ait fikri sınaî mülkiyet haklarını koruma altına alarak ticarileştirmek ve
  • üniversitede girişimcilik ekosistemini güçlendirmek olarak sıralanabilir.

Bu güne kadar ADAPTTO ilimiz ve bölgemizdeki sanayi kuruluşları ile 200’ün üzerinde üniversite-sanayi işbirliği projesi başlatmış, 75 patent başvurusu gerçekleştirmiş, yüzlerce girişimci iş fikrini değerlendirerek bunlardan uygun olanları şirketleştirmiştir.

Sonuç olarak ülkece zenginleşme ve kalkınma, sürdürülebilir bir siyasi ve ekonomik istikrar ikliminde Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin hem yerli hem de yabancı girişimci ve yatırımcılar için tüm fiziksel ve insan kaynağı altyapısı ile cazip hale getirilmesine bağlıdır. Tam bağımsızlık ancak teknolojik açıdan bağımsız olmakla mümkündür. Bu nedenle 2023’e, 2053’e ve 2071’e giden yolda “toplum ve iş dünyası için” bilgi üreten ve girişimci bireyler yetiştiren üniversitelere, teknoparklara, teknoloji transfer ofislerine, özel sektör Ar-Ge ve tasarım merkezlerine büyük sorumluluk düşmektedir.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Bakan Koca Açıkladı ‘Koronavirüs Nedenli İlk Hastayı Kaybettik’
Bakan Koca Açıkladı ‘Koronavirüs Nedenli İlk Hastayı...
Su kesintilerinin önüne geçilecek
Su kesintilerinin önüne geçilecek